Savaş kader mi?
İnsan ve onun üyesi olduğu toplum kendi içinde ve dışında, farklı gruplarla zaman zaman dostluk temelinde bir ilişki geliştirirken, aynı zaman da yaşanılan çelişkilerin sonucu olarak kendini bu gruplarla büyük bir çekişme içinde bulur. Bu çelişki ve çekişmelerin şiddetlenmesi bir savaşın sebebi olarak ortaya çıkar. Kanlı ve yıkıcı bir savaş. Bu durumda büyük acıların, trajedilerin sonu gelmek bilmeyen senfonisiyle karşı karşıya kalırız. Savaşsız bir dünya dileğimiz üzerine bir bardak su içilen bir hayal olarak dudaklarımız arasında sönük bir sestir ancak.

Peki bu barış dileklerimiz, hele de bu yeni yıla girerken, hep bir hayal olarak, anlamsız bir dilek olarak mı kalacak. Biz bu savaş ve şiddet sarmalının hem yaratıcısı hem de kurbanı olarak çocuklarımızı, torunlarımızı felaketlere mahkum edip, geleceğimizi mahvetmekte ısrarcı olacak mıyız?
Bu sorulara cevap verebilmek için öncelikle hayata ve insanlara bakış açımızı, zaaflarımızı,
ön yargılarımızı sorgulamalıyız. Bu sorgulamayı yapabilmek için ise - asıl zor olan- üzerimize yapışıp kalan bu olumsuzlukların farkında olabilmemiz gerekiyor.Yani bu satırları okurken yanımızdakilere değil direk kendimize bakabilmeli, beynimizdeki zincirleri kırıp önümüzde açılacak yeni bir dünyanın farkına varabilmeliyiz. Bu farkındalık, kaderimizi belirleyebilmemiz için bir başlangıç olacaktır.
Böylesine zor bir işi başarabilir miyiz bilmiyorum ama en azından denemeliyiz diye düşünüyorum.