Şimdi bu noel, yılbaşı ve bunlara karşıtlık üzerine bir kaç söz söylemek istedim.
Noel: Geçmişi çok eskilere farklı inanç ve kültürlere dayansa da günümüzde hristiyan inancının en önemli dini bayramı olarak varlığını sürdürüyor. Peygamberleri İsa'nın doğduğu gün olarak kutlanıyor. Aralık ayının 25'in de kutlanan bir bayram. Yılbaşı kutlamasıyla direk bir bağlantısı yok.
İsa'nın peygamberlerimizden biri olduğunu kabul edip, onu hazret ön ekiyle adlandırıp noele tepki vermek pek mantıklı değil sanırım.
Yılbaşı: Kullandığımız miladi takvime göre yeni yıla girişin kutlandığı gün yada gece. Başka bir takvim kullansaydık o takvime göre bir kutlama yapılırdı. Çin takvimi kullansak öküz yılı, yılan yılı vs. kutlayabilirdik. Burada takvimin ismi, özellikleri değil bir döngünün sonlanmasının ve yeni bir tanesinin başlamasının yarattığı heyecan önemli. Tabi bu heyecanın özellikle piyasa tarafından nasıl kışkırtıldığını, kırmızı don satacağız diye nasıl kendilerini paraladıklarını gözden kaçırmamak gerek. Hele bu kırmızı donun hristiyan kardeşlerimizin dini bayramıyla ilişkili gözükmesi de onlar için bir şansızlık. Ama bizim şanssızlıklarımızın yanında bu pek bir şey değil...
O heyecanla beklediğimiz gecede; evinde leblebi çekirdek yeyip kutlayanlar ile, Etiler ve benzeri lüks mekanlardan, Taksim'deki geleneksel taciz soslu kutlamalara kadar geniş bir yelpazenin içerisindeyizdir ekseriya.
Ha.. bir de kutlayacak bir hayatları olmayanlar var. Acıları ile baş başa umutsuz olanlar var; açlık, sefalet içindeki kördüğümsel hayatlar...Ve ülkenin vatan deyipte umrumuzda olmayan, yön ismiyle adlandırdığımız, kafasında top, tank mermilerinin patladığı, ölülerinin sokaklarda, evlerde günlerce beklediği insanların yaşadığı bir coğrafya da var...Onların konumuzla alakası olmadığından 'es geçiyorum' siz de es geçin. Yukarıdaki eğlenceli tartışmamıza devam edelim: " sizce yılbaşı kutlanmalı mı kutlanmamalı mı ?"
Noel Kutlamama : Daha öncede duyduğumuz bir karşı çıkış. Şimdi sosyal medyada da geniş bir şekilde işleniyor. -Sosyal medya bu, hep biz kullanacak değiliz ya- Var edilmek istenen ideolojik egemenliğin doğal refleksi olduğu kadar güçlenen bir toplumsal kesimin oluşturduğu bir öz güvenle günlük yaşama yüklenmesi durumu var. Çünkü bir fikrin tam anlamıyla egemen olması ve belli bir davranış kalıbının oluşturulması için farklı, meydan okuyan düşünce ve davranışların olabildiğince azaltılması gerekiyor. Bilinçli bilinçsiz yapılmak istenen bu.
Bir de aynı yola çıkan, farklı bir kulvardan da 'kültürel bozulma, kültürün elden gitmesi' söylemi var. Öncelikle şuan ki kültürün nereden geldiğini, kimin kültürünü benimsediğimizi sormalıyız. Ardından kültürün insanlar içinde, fayda ve ihtiyaç durumuna göre farklı hızlarda da olsa yayılışının engellenemiyeceğini bilmek gerekiyor. Eğer her kültürel öğe olduğu yerde kalıp yayılmasaydı insanlık bu durumda olmayabilecekti. Ateşe karşı çıkan ilk insanların varlığını düşünerek hala ağaç kovuklarında, mağaralarda olabileceğimiz gerçekliği, çok uç bir düşünce olmasa gerek.
Bununla birlikte sömürü ve emperyal amaçlar için toplumsal dokularla oynamak adına bilinçli kültürel dejenerasyonunda yoğun bir şekilde uygulanmaya çalışıldığı da bir gerçek. Ve buna çok istekli, özenti bir popülasyonumuzun da olduğunu söyleyebiliriz.
Yani iş biraz karışık. Sayfalarca tam bir sonuca varılamıyacak analizler yapılabilir. Bu durumda, son olarak şunu diyebilirim: "31 Aralık gecesi herkes kafasına göre takılsın."
Hristiyanlar İsa'nın Allah'ın oğlu olduğuna inanırlar
ReplyDelete